Alıntı: http://www.beyng.com/RichardCapobiancoInterview.html
Bir gün mağara sakinlerinden
birisi bir şekilde zincirlerinden kurtuluyor. Şans? Zeka? Fiziksel güç?
Mağaradaki düzeni bozmaya çalışan başkalarının oyunu? O kadar da önemli değil.
Yanan ateşi ve yukardaki platformdan geçen anlamlandıramadığı şeyleri görüyor
ilk önce. Mağaradan çıktığında gözleri kamaşıyor, hiçbir şey göremiyor bir
sure. Malum hiç güneş ışığı görmemiş, gözleri karmaşıyor, herşey karanlık,
herşey anlamsız. Gözleri ışığa alıştıkça, renkleri ve detayları ile etrafındaki
nesneleri görmeye başlıyor. Bir sure sonra anlıyor… Mağaradaki “gerçekler”
gerçeklerin yansımasıymış, duyusal bir aldatmacaymış.
Heyecanla içeriye giriyor
mağarada yaşayanlara gördüklerini, farkettiklerini anlatmak için. Güneş
ışığından karanlığa girince bir süre hiçbirşey göremiyor, diğerlerinin
konuşmalarını, tartışmalarını anlamlandıramıyor. Ama bir taraftan da anlatmaya
çalışıyor: “Arkadaşlar bu gördükleriniz, duyduklarınız gerçek değil! Sadece
gölge, yanıltmaca!” “Uuu bu gitti geldi, kör oldu, deli oldu, saçmalıyor!”
diyor diğerleri…
Tabii ki bu hikayeyi ben
uydurmadım. MÖ 427-347 yıllarında yaşamış Plato’nun Devlet eserinde yer alan,
Socrates’in Glauton’a anlattığı Mağara Alegorisi bu. Hikayenin devamında
farkeden ve diğerlerine farkettirmek için geri dönen kişinin yılmadan doğruları
anlatmaya çalışmasını, meydanı gölgeler hakkında savaşarak güç mücadelesi veren
yöneticilere bırakmaması gerektiğini öğütlüyor Socrates.
Bizim “yöneticiler” ve/veya asıl
mağara tiyatrosunun yöneticileri (mağarada yönetici gibi görünenlerin okuyup
anlayabildiklerinden şüpheliyim) Plato’yu iyi çalışmış olmalılar ki gölgelerin ve yankıların arkasındaki
gerçekleri söyleyenleri mağarada yaşatmamak için bayağı bir enerji ve kaynak
harcıyorlar.
Peki neleri göremiyor mağara
insanları biraz örnek verelim…
Dışarıdaki dünyada birilerinin
etnik kökeninden, dilinden, dininden, doğduğu coğrafyadan dolayı sömürdüğü,
ezdiği insanlar, çocuklar, anaları, babaları var örneğin. Göç ediyorlar, etmeye
zorlanıyorlar, bu mağaradan geçiyor yolları. Bizim arkamızda yanan ateşin önündeki
yoldan geçiyor bu çocuklar. Kimisi mendil satıyor, kimisi tartıyla sokakları
geziyor, kimisi güvercin yakalıyor, kimisi kömür ocağında çalışıyor, kimisi de
bakkaldan çukulata aşırtıyor bir öğün daha karnını doyurabilmek için. Kimisi
evde ve okulda yediği dayağa dayanamayıp, sokakta yaşamaya başlıyor, bedenini
satıyor bir süre sonra aç kalmamak, kışta çorapsız kalmamak için.
Mağara insanları ise
karşılarındaki duvarda sadece dev gibi gölgelerini görüyor. “Bunlar kocaman!
Bunlar bize tehdit!” diyorlar. İsim de veriyorlar bu çocuklara. İşgal. Düşman.
Bu sadece bir örnek. Benim için
“gerçeği anlatamazsam, elimden birşey gelmezse çeker giderim” ehemmiyetinde bir
örnek. Ama ne yazık ki tek değil. “Demokrasi”yi, “mücadele”yi, “akademi”yi,
“tarih”i, “politika”yı, “sol”u, “özgürlük”ü hep gölgelerle tanımladı bugüne
kadar bu toplum. Aksini anlatmaya çalışanlara da “Uuu bu gitti geldi, deli
oldu, saçmalıyor!” diyor. İşinden ediyor, yaşam hakkını elinden alıyor.
Bezdirmek, mağaradan göndermek için elinden geleni yapıyor. Bir zamanlar “milli
bütünlüğü bozuyorsun” üzerinden dönüyordu hain suçlamaları, şimdi “solu
bölüyorsun,” “sen örgütlülüğe” karşısın üzerinden. Sonuç aynı.
“Özgürlüğün en büyük düşmanı
mutlu kölelerdir” demiş Maria von Ebner-Eschenbach. Sanki de bizim mağara için
söylemiş. Yıllardır prangalar altında ama lüks arabalarıyla, havuzlu
villalarıyla, çocuğunu mağaranın dışına gönderebilmekle (ama gerip dönüp
ailenin yaşam tarzını devam ettirmesi, şirketi devralması, dışarıda gördüğü
gerçekleri unutması şartıyla!) tatmin olmuş bir yığın insan.
Bu akşam televizyonda gördüm
(gölgenin gölgesi). Yerli kanallardan birinde sokakta bir amcaya soruyorlar:
“Erken seçim olursa ne yapacaksın?” “Bugüne kadar hep UBP’ye verdim ben, ama
artık vermem, sandığa da gitmem artık. Hatta sakın gelmesinler, kapımın önünden
bile geçmesinler!” Sebebi sorulunca, “bir işim düştü İrsen’e gittim, 3-4 defa
gittim o yolu, saatlernan da bekledim, hani hiçbirşey olmadı!” diye açıklıyor.
Uzun bir süredir ilk defa ciddi
bir güvensizlik var sisteme karşı halkta. Bu amcanın söylediğinden yola
çıkarsak “doğru” sebeplerden olmayabilir bu güvensizlik, tatminsizlik,
mutsuzluk. Ama yine de var. Mesele mağaranın dışını görmüş “deli”lerin
farkındalıklarından doğan gücü var olan kölelik ve aldatma sistemini ele
geçirmek için mi yoksa yok etmek için mi kullanacakları. “Deli”lerin çoğunluğu
birinci yolu seçerse, geriye kalan “deli”ler ya kalıp neticede “topluma/sisteme
zararlıdırlar” gerekçesiyle zindan içinde zindana hapsedilmeyi bekleyecekler,
ya da bu mağaradan çekip gidecekler. Mutlu köleler esaretleriyle mutlu olmaya
devam etsinler…
Dr. Ömür Yılmaz
Coin Casino | Play Slots & Bitcoin Games at CasinoWow
ReplyDeleteFind the best online 코인카지노 가입 casino powered by Coin Casino software and get instant access to over 100 games on your desktop or mobile device, mobile, and more.